ÜST

Mimar Sinan’ın İzinde

Kayseri’de doğan ve büyüyen Sinan’ın kaderi, dönemin padişahı Yavuz Sultan Selim’in o zamanlar sadece Rumeli diyarında uygulanan devşirme sisteminin Anadolu’ya da yayılmasını istemesi ile değişecekti. Elbette genç Sinan da Sultan Selim de bu kararın Osmanlı İmparatorluğu’na dünyaca meşhur bir mimar ve yüzyıllar boyu hayranlıkla izlenecek muhteşem eserler kazandıracağından henüz haberdar değildi.

Askeri kariyerine Acemi Oğlanlar Ocağı’nda başlayan Sinan, katıldığı savaşlar ve seferlerde gösterdiği üstün başarılar sebebi ile subaylığa kadar yükseldi. Günümüzün acemi birliklerine denk gelen bu askeri sınıfın, bir meslek öğrenme zorunluluğuna sahip olması sebebi ile Sinan, döneminin en yetenekli mimarları ile birlikte çalışma ve ömrü boyunca severek icra edeceği mesleğini ilk elden öğrenme fırsatı buldu. Orduda geçirdiği yıllar, katıldığı savaşlar ve seferler, Sinan’ın dünyayı dolaşmasını sağladı. Farklı kültürler, mimari stiller ve kültürel etkileşimler, Sinan’ın mimari bilgi ve görgüsünün artırması sonucunu doğurdu. Viyana’dan Tebriz’e kadar uzanan çok geniş bir coğrafyada seyahat etme fırsatı bulan Sinan, gittiği her ülkeden beslendi; her kültürün yöresel mimari çözümlerini yerinde inceleme fırsatı buldu. Bu sayede ileride uygulayacağı kişisel tasarım sentezinin temellerini atmaya başladı. Ordunun seferlerinde günümüzün istihkâm sınıfına denk gelen inşaat ve tahkimat görevlerini başarı ile yürüterek, köprüler, gemiler, silahlandırma projeleri yapmış olsa da kayıtlı ilk resmi eserinin 1537 de tamamladığı Halep Hüsreviye Camii olduğu kabul edilir.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde tamamı topraklarımızda yer alan eserlerinden bazıları, günümüz coğrafyasında sınırlarımız dışında kalmıştır. Bununla birlikte en gözde ve hayranlık uyandırıcı eserlerinin büyük çoğunluğu, İstanbul ve civarında yer aldığından, oluşturulacak bir gezi rotası ile Koca Sinan’ın ihtişamlı eserleri ziyaret edilerek, zamana meydan okuyan bu görkemli yapılar da yakından incelenebilir.

Mağlova Kemeri (Muallak Kemer)

Kaynak: Mapio

Sinan’ın 1554 yılında yapımına başladığı ve 1562’de tamamladığı su kemeri, günümüze kadar ulaşmayı başarmış önemli eserlerindendir. 1563 senesinde hasar görmesine rağmen restore edilmiş ve yeniden işlevsel hâle getirilmiş olan kemer, İstanbul’a taze ve sürekli su sağlayarak önemli bir sorunu çözmüştür. Basit bir mimari yapı gibi algılansa da uzmanlarca yapılan incelemelerden sonra dönemin şartlarında çok şiddetli kasırgalara dayanabilmesi için Sinan’ın uyguladığı tasarım çözümü, günümüz teknolojisi için bile son derece dayanıklı ve estetik bir çözüm olarak değerlendirilmiştir. Tüm deprem ve doğal afetlere karşın yaklaşık 500 yıldır hizmete devam ediyor olması da kemere, Sinan’ın dehasının yaşayan bir kanıtı niteliği kazandırır. Kemer, Alibey Deresi üzerinde olup, Gaziosmanpaşa ilçe sınırlarına dâhil olan Cebeci Köyü’nde yer almaktadır.

Sokullu Mehmet Paşa Camii

Kaynak: sinanasaygi.org

1578’de tamamlanarak hizmete giren cami, Sokullu Mehmet Paşa adına yapılan eserlerden en bilinenidir. 3 padişaha vezirlik eden ve Osmanlı’nın en önemli sadrazamlarından olan Sokullu Mehmet adına yapılan cami, Azapkapı semtinde Atatürk Köprüsü’nün Galata ayağında yer alır. Caminin en dikkat çekici özelliği, Koca Sinan’ın bu projeyi kalfalık eseri olarak tanımladığı Süleymaniye’nin küçültülmüş bir ölçeği olarak uygulamasıdır.

Farklı kültürler, mimari stiller ve kültürel etkileşimler, Sinan’ın mimari bilgi ve görgüsünün artırması sonucunu doğurdu.

Kara Camii

Kaynak: busrakurt.com

Günümüzde Bulgaristan topraklarında kalan cami, Sultan Süleyman’ın emri ile 1528 yılında Sofya’da inşa edilmiştir. 1903 senesinde Bulgar hükümetince kiliseye dönüştürülen cami, bugün Sveti Sedmochislenitsi Kilisesi olarak anılmakta ve hâlen yerel cemaate hizmet vermektedir. Kara Cami isminin, bugün yerinde olmayan minaresinin siyah granit taşlar kullanılarak yapılmasından geldiği düşünülmektedir.

Kılıç Ali Paşa Camii

Kaynak: gezgintayfa.com

Rivayet odur ki, dönemin donanma komutanı görevinde bulunan Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa, bir külliye yaptırmak için kendisine yer tahsis edilmesini ister. Kılıç Ali Paşa’yı sevmeyen saray ahalisi, “Madem kaptan-ı derya; külliyesini de denize yapsın o zaman!” diyerek kendisine inşaat için hiç uygun olmayan bir arazi verirler. Rivayetlerde bu emri verenin bizzat Sultan III. Murat olduğundan bahsedilse de elde kesin bir kanıt yoktur. Bu rivayetlerin yayılmasına Paşa’nın İtalyan kökenli bir devşirme olmasının da etkisi olduğu düşünülmektedir. Böylece Mimar Sinan için zorlu bir sınav daha başlamış olur. Alanın bir kısmına dolgu yaparak başladığı ve 1580’de başarı ile tamamladığı inşaat, Sinan’ın deniz üzerinde yaptığı ilk yapı olarak da kayıtlara geçer.

Mimar Sinan, gittiği her ülkeden beslendi; her kültürün yöresel mimari çözümlerini yerinde inceleme fırsatı buldu.

Mihrimah Sultan Camii

Kaynak: Sanat Karavanı

Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan’ın kızları olan Mihrimah Sultan tarafından Mimar Sinan’a yaptırılan cami, 1562-1565 yılları arasında Üsküdar’da çift minerali olarak inşa edilmiştir. 3 kubbeli olan yapının ön yüzünde kubbe yoktur. Sinan, bu mimari formu ilk defa Üsküdar Mihrimah Sultan Camii projesinde kullanmıştır. Mimar Sinan, Mihrimah Sultan için bir başka camiyi ise İstanbul Edirnekapı’da yapmıştır. Bu caminin özelliği, Mihrimah Sultan’ın saray statüsü gereği 2 minareli cami yaptırabilme imkânına sahip olmasına rağmen, caminin Sinan tarafından tek minareli olarak inşa edilmesidir. Mimarın tek minareli olan Edirnekapı Camii’ni Mihrimah Sultan’a olan karşılıksız aşkına ve yalnızlığına ithafen yaptığı rivayet edilir.

Rüstem Paşa Camii

Kaynak: turbelervecamiler.com

Diyarbakır Valisi iken Mihrimah Sultan ile evlenerek sadrazam ve Sultan Süleyman Han’ın damadı olan Rüstem Paşa, 1561’de Mimar Sinan’a kendi adına bir külliye yaptırır. Eminönü Tahtakale Hasırcılar Çarşısı’nda bulunan yapı; 16 dükkân, 3 katlı bir han, çifte hamam ve mahkeme binalarından oluşan bir külliye olarak tasarlanmış ve inşa edilmiştir. Sinan’ın sıra dışı tasarımı sayesinde aslında çukur bir alanda kalan 6 metrelik tonozların üzerinde durarak konumunu korumaktadır. Ayrıca, iç süslemesinde kullanılan dünyaca meşhur el işi çinilerin, Osmanlı çini sanatının ulaştığı en üst nokta olduğu söylenir. Sinan’ın gizli bir aşk beslediği düşünülen Mihrimah Sultan’ın eşi için böyle muhteşem bir eser meydana getirmesi ise son derece ironiktir. Newsweek tarafından “Avrupa’nın En İyi Tarihi Camisi” seçilen eser, İznik ve Kütahya’da üretilen çinileri ile yerli ve yabancı turistlerin önemli uğrak noktalarındandır.