
Makyajın 60 Asırlık Tarihine Yolculuk
Belki her gün düzenli olarak ya da haftada bir-iki kez, arada sırada özel bir organizasyon oldukça veya “kırk yılda bir”. Günlük hayatınızda makyajla ilişkiniz mesafeli ve düzeyli olabilir, aksine “makyajsız çıkmam” şeklinde bir duruşunuz da… Ancak şu bir gerçek ki; makyaj öyle ya da böyle, o veya bu sıklıkta hepimizin hayatında kendine yer buluyor. Günümüzde kadın olup da makyaj ürünleriyle ve makyaj teknikleriyle haşır neşir olmayan yok gibi. Hatta erkek nüfusunun önemli bir bölümü de belli başlı makyaj uygulamalarından haberdar ve söz konusu uygulamalara hayatında yer veriyor.
Peki ama nedir bu makyajın çıkış noktası? Ne kadar zamandır insanoğlunun hayatında? Bilhassa Orta Doğu ve Akdeniz medeniyetlerinde tarihi çok eskilere dayanan bu keşfin, kıtaları ve denizleri aşarak tüm dünyaya yayılmasının hikayesi hayli ilgi çekici. Sağlık için makyaj diyen Mısırlılardan makyaj yapan ilk erkeklere, Kraliçe Elizabeth’in makyaj hilelerinden Osmanlı kadınlarının doğal makyaj tariflerine kadar makyajın uzun ve etkileyici tarihine birlikte göz atalım.
Makyaj Eski Çağlarda Bambaşka Amaçlar İçin Kullanılıyor
M.Ö. 4000 yılında, Eski Mısır’da ortaya çıktığı düşünülen makyaj, ilk olarak gözlere çekilen sürme biçiminde varlık göstermeye başlar. Güzelliği ile dillere destan Mısır Kraliçesi Kleopatra’nın güzellik sırrının belli bir oranda da olsa makyaja dayandığını belirtmekte fayda var. O dönemde gözleri belirginleştiren, Mısırlı kadın ve erkeklere büyülü bir güzellik katan sürmenin, aynı zamanda enfeksiyon gibi çeşitli göz rahatsızlıklarına karşı korunma amaçlı olarak kullanıldığına inanılır. Yine aynı dönemde Mısır ve Asurlular, çetin hava koşullarına karşı bedenlerinin en az zarar görmesini sağlamak, sağlıklarını tehdit eden böcekleri vücutlarından uzak tutmak gibi amaçlarla tarihin ilk nemlendirici ürünlerini keşfeder. Tarih öncesi çağlarda makyajın Mısırlılar için önemini, toplum tarafından saygı duyulan kişilerin kullandıkları makyaj malzemeleri ile beraber gömülmesi geleneğine bakarak da anlamak mümkün…
Dönemin insanları, söz konusu ilk kimyasal makyaj ürünlerini, kurşun ve bakır gibi maddeler üzerinde çalışarak bir dizi deneme yanılmanın ardından keşfetmeyi başarmış ve elde ettikleri boyalarla hem kendi bedenlerini hem de mağara duvarlarını boyamışlar. Hatta Mısırlılara ait duvar resimlerinde yer alan figürlerin genellikle makyajlı görünmesi de makyajın Eski Mısır’daki öneminin bir başka kanıtı olarak kabul edilebilir. Tarih öncesi devirlerde yaygın olarak kullanılan makyaj ürünlerinde tercih edilen renklerin, doğanın renklerine yakın olması ise kamuflaj amacıyla ilişkilendirilebilir. Doğanın bir parçası olarak yaşayan dönemin insanları, muhtemelen doğanın kendisinden ve diğer insanlardan gelebilecek tehlikelere karşı vücutlarının en az şekilde görünmesini sağlayarak korunmaya kanalize olmuşlardı. Yani makyaj, güzel ve etkileyici görünmenin ve hastalıklara karşı korunmanın yanında aynı zamanda bir tür gizlenme aracıydı.
Zaman ilerledikçe makyaj malzemesi üretiminde kullanılan maddeler de değişmeye, yaygın olarak bitkiler tercih edilmeye başlandı. O yıllardan bu yıllara taşınan otantik Mısır makyaj malzemelerinin bugün hala, özellikle bölgeyi ziyaret eden turistler tarafından rağbet görmesi bazı keşiflerin akıp giden asırlara inat kalıcılığını korumayı başarmasına güçlü bir örnek teşkil ediyor. Mısır’da başlayan makyaj serüveni elbette sadece Mısır ile sınırlı kalmıyor. Antik Roma’da da özellikle kadınların daha güzel görünmek için yüzlerine ve bedenlerinin farklı bölgelerine sürdüğü karışımlar olduğu biliniyor. Ayrıca günümüzün “kozmetik uzmanı” kavramının Antik Roma’da da var olduğu tarihçiler tarafından doğrulanıyor. Çeşitli kozmetik boyalarının hazırlanıp uygulanmasından sorumlu olan “cosmatae” unvanlı kişiler, dönemin önemli meslek erbapları arasında yer alıyor.
Erkekler de Makyaj Yapar
Makyaj eski çağlarda sadece kadınlara özgü bir alışkanlık değildi. Bugün hala makyajı tamamen kadınlara atfeden, makyajın her türüne mesafeli duran erkeklere, makyajın tarih öncesi çağlardan itibaren erkeklerin de sahiplendiği bir keşif olduğunu hatırlatmakta yarar var. Özellikle kamuflaj amaçlı yapılan makyaj, savaş döneminde erkeklerin sıklıkla başvurduğu uygulamaları içerirdi. Farklı bitkiler kullanılarak hazırlanan özel karışımlarla yüzlerini belirli kurallara uygun olarak boyayan erkekler, hem kamufle olma amacına hizmet etmiş hem de belirli sembolik izleri yüzlerinde ve bedenlerinin çeşitli bölgelerinde taşımış olurlardı.
Makyaj eski devirlerde kamuflaj amacı dışında, daha güzel ve etkileyici görünme amaçlı olarak da erkekler tarafından kullanılırdı. Bu geleneğin günümüzde hala farklı toplumlarda ve belirli bir seviyede kullanılmaya devam ettiği gözleniyor. Bunun yanında başta Mısır olmak üzere pek çok medeniyete ait krallar için uygulanan özel tören makyajlarının varlığı da tarihçiler tarafından doğrulanıyor. Ayrıca dini törenlerde rahiplerin yüzlerinin boyandığı da yine üzerinde hemfikir olunan tarihi gerçekler arasında yer alıyor. 10. asra gelindiğinde farklı toplumlarda bilhassa asiller sınıfına mensup erkeklerin, günlük hayatlarında makyaj malzemelerine yoğun bir biçimde yer verdikleri gözlenir. Bugün sinema sektörü için çekilen dönem filmlerinde de şahit olduğumuz gibi beyaz renge boyanan yüzler, rujlu dudaklar ve allıklı yanaklar o dönemi temsil eden erkeklerde sıkça gördüğümüz kareler arasındadır.
Ve Makyaj Küreselleşiyor
Biraz daha yaşadığımız çağa yaklaştığımızda, özellikle 16. yüzyıldan itibaren makyajın, tüm toplumlarda ve her türlü sosyal sınıfta hayli yaygınlaştığına tanıklık ederiz. 16. asır İngiltere’si dünyada hızla yayılan makyaj geleneğinin önemli ve şahsına münhasır temsilcileri arasında yer alır. Kraliçe Elizabeth’in İngiltere tahtına oturması ile makyajın toplum kültürüne iyiden iyiye girmesi arasında gözle görülür bir ilişki olduğu söylenebilir. Dönemin kadınları, Elizabeth’in beyaz tenine hayranlık duyar ve beyaz ten adeta güzelliğin temsili olarak kabul edilir. Ciltlerini tıpkı kraliçeleri gibi beyazlatabilmek amacıyla kadınlar; nişasta, su mermeri, arpa, kurşun gibi birbirinden farklı malzemeler kullanmaya başlarlar. Beyaz pudra olarak bilinen bu karışımlar kısa sürede kadınların vazgeçilmez kozmetik ürünü haline gelir. Dudaklar ise yine su mermerinden ya da alçıdan elde edilen dudak kalemleri ile boyanır. Güneşin bronzlaştırıcı etkisinden haberdar oldukları için kadınlar, dışarı çıkmadan önce ciltlerini korusun diye yüzlerine yumurta akı da sürmeyi ihmal etmezler. Bu sayede güzelliğin ilk koşulu olan ve beyaz pudra ile elde ettikleri beyaz teni uzun süre korumayı başarırlar. Bu gelenek çok uzun yıllar boyunca aynı şekilde devam eder. Özetle dönemin İngiltere’sinde, Kraliçe Elizabeth’e benzemek uğruna yepyeni makyaj teknikleri ve cilt koruma yöntemleri icat edilir.
Aynı yüzyıllarda İtalya’da ise kadınlar “belladonna” (güzelavrat otu) isminde özel bir bitkiyi, iri gözlere sahip olmak üzere kullanıyordu. Göz bebeklerinin büyümesini ve böylece daha iri ve daha etkileyici gözlere sahip olunmasını sağlayan bu yaratıcı makyaj malzemesinin kullanımı aslında hayli tehlikeliydi. Zira belladonna otundan elde edilen makyaj ürününün uzun süre kullanılması gözde kalıcı hasarlara sebep olabiliyordu. İri gözlere sahip olma ve güzelleşme uğruna görme yetilerini kaybederek kör kalan İtalyan kadınların sayısı hiç de az değildi.
Makyajın Hindu kadınlar için yeri ve önemi belki de pek çok toplumdan daha önce geliyordu. Özellikle eski çağlarda dünyanın her yerinden insanlar Hindu kadınların özel makyaj ve güzellik sırlarını öğrenmeye çalışırdı. Başta erkeklere çekici görünmek amacıyla Hindu kadınlar, çok sayıda özgün ve yaratıcı makyaj tekniğini kendilerine uygulamayı gelenek haline getirmişlerdi. Vücutlarının hemen her bölgesine yaptıkları dövmeler, saç ve tırnak boyaları, yüzlerine uyguladıkları özel makyaj tozları Hintli kadınları kendine özgü kılan başlıca araç ve yöntemler arasında yer alırdı. Söz konusu tekniklerin bir kısmı günümüzde hala bu bölgenin kadınları tarafından uygulanmaya devam ediyor.
Osmanlı’nın makyajla imtihanında ise yine etkileyici ve o günlerden bugünlere taşınan bir takım karışımlar öne çıkıyor. Osmanlı kadınları makyaj uygulamalarını mümkün mertebe doğal ürünleri kullanarak gerçekleştirmekten yanaydı. Örneğin ciltlerini beyazlatmak için limon suyu, antiseptik özelliğinden yararlanmak amacıyla da killi su hazırlayarak yüzlerine sürerlerdi. Hamamda bolca vakit geçirmeyi ve keselenmeyi seven Osmanlı kadınları, ciltlerinin kuruyup çatlamasını önlemek için gül, susam, zeytinyağı, badem yağı gibi farklı içeriklere sahip özel yağlar kullanırlardı. Cilt bakımına verdikleri önemi yüz güzelliği ile perçinlemek amacıyla genellikle kendi elleriyle hazırladıkları allık ve rujları tercih ederlerdi. Gül goncası, hibisküs gibi doğada bulunabilen bitkiler, bu türden makyaj malzemelerinin içeriğini oluşturan başlıca maddeler olma özelliği taşırdı. Güzellik ve bakım söz konusu olduğunda doğal içerikli ürünlerin yeniden popülerleştiği günümüzde, Osmanlı devrine ait tariflerin ve makyaj tekniklerinin önemi yeniden hatırlanıyor.
Modern Makyaj Devri
20. yüzyıla gelindiğinde, özellikle tüm dünyayı saran bir takım özgürlük hareketlerinin, sinema gibi geniş kitleleri etkileyecek güce sahip sanatların ortaya çıkmasının ve elbette iletişim yöntemlerindeki artışın etkisiyle modern makyaj kavramı ve uygulama yöntemleri hayatımızdaki yerini aldı. Sosyal ve ekonomik anlamda özgürleşen kadınlar, yaşamın her alanında olduğu gibi, konu güzellik ve makyaj olduğunda da daha rahat hareket edebilir konuma geldi. Hollywood’ın ünlü makyaj sanatçısı ve sonrasında dünyaca ünlü bir makyaj markasına isim babası olan Max Factor gibi figürlerin, o dönemin kozmetik endüstrisi üzerindeki etkisi güçlü ve yönlendirici olmuştur. Aynı şekilde 1920’li yıllarda hayatı ve başarılarıyla öne çıkan ve sonraki nesiller için kalıcı bir marka haline gelen Coco Chanel’in de makyaj ve kozmetik dünyasına etkisi tartışılmaz. Örneğin beyaz tenle temsil edilen güzellik algısının tarihe karışması ve bronz tenin trend olmasının başlangıcı Coco Chanel aracılığı ile gerçekleşir. Bugün hala popülerliğini koruyan bronz tene ulaşmak için üretilen makyaj ve kozmetik ürünleri, o tarihten bu yana milyonlarca tüketiciyle buluşarak onların nasıl görünmek istediklerine dair arzularını yerine getirmekle görevli.
20. ve 21. yüzyılda pek çok makyaj modası, bilhassa meşhur sinema yıldızları aracılığı ile dönem dönem tüm dünyaya yayılıyor. Rimel, renkli pudralar, renkli far uygulamaları, takma kirpikler ve daha pek çok makyaj alışkanlığı büyük oranda sinemada seyircisiyle buluşan meşhur oyuncular aracılığı ile sınırları aşarak dünyanın her noktasındaki makyajseverlere ulaşıyor. Kozmetik dünyasındaki yeni trendlerin ortaya çıkmasında başarılı reklam ve pazarlama teknikleriyle birlikte bu tür ünlü isimlerin etkisi de yadsınamaz. Benzer şekilde gazete, dergi gibi kitle iletişim araçlarının ve günümüzde internet aracılığı ile sosyal medya platformlarının verimli kullanımı da makyaj endüstrisini destekleyen metotlar arasında yer alıyor. Farklı kozmetik ürünlerini öne çıkaran, kadın ve erkekleri daha çekici kılmayı ve toplumda daha beğenilir bir görüntüye kavuşturmayı vadeden makyaj ürün ve uygulamaları, söz konusu araçlar sayesinde dünyanın neresinde olursanız olun size ulaşmayı başarıyor.
Günümüzde dünyada devasa bir sektör olarak varlık gösteren makyaj endüstrisi, her ekonomik ve sosyal sınıftan tüketiciye hitap eden, her cilt yapısına ve her türlü ihtiyaca uygun olarak ürettiği binlerce farklı ürün aracılığı ile insanoğlunun varoluş tarihinden itibaren ortaya çıkan makyaj ihtiyacını karşılıyor. Hızla gelişen teknolojinin nimetlerinden yararlanarak özel laboratuvarlarda test edildikten sonra piyasaya sürülen ürünler, dünyaca ünlü farklı markaların etiketi eşliğinde kullanıcısı ile buluşuyor.