
Bir festivalin ardından: 2021 İstanbul Film Festivali
Bu yıl 40. yaşını kutlayan İstanbul Film Festivali, birbirinden değerli filmleri “Sinema bir şenliktir” sloganıyla sinemaseverlerle buluşturdu.
İKSV tarafından düzenlenen ve T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın da desteğini alan 40. İstanbul Film Festivali, ilk kez 1982 yılında bir sinema haftası olarak düzenlenmişti.
Her yıl nisan ayı içinde çeşitli sinemalarda gerçekleşen festival, pandemi sebebiyle iki yıldır dijital ortama taşındı. Bu yılki festivalden öne çıkan bazı filmleri inceledik.
İnsan Sesi – The Human Voıce
Ünlü oyuncu Tilda Swinton’un büyüleyici performansıyla öne çıkan Pedro Almodóvar’ın son filmi İnsan Sesi, 40. İstanbul Film Festivali’nin Dünya Festivalleri bölümünde yer aldı. Yönetmen Almodóvar, dikkat çeken bu filmde Jean Cocteau’nun aynı adlı oyununu post-modern ve stilize bir versiyonla günümüze taşıdı.
Terkedilen, yalnız, öfkeli, çaresiz ve kendinden geçercesine âşık bir kadını hapsolduğu güneşsiz yerden çıkmaya çabalamasını, toplamda otuz dakika içerisinde anlatmaya çalışan filmde Tilda Swinton, muhteşem oyunculuğuna yer yer öfkeyi, çaresizliği, terk edilmişlik duygusunu bir türlü kabul edememeyi ve en nihayetinde nereye koyacağını bilemediği karşılıksız aşkı bir ateş topuna çevirip seyircisine fırlatıyor. Filmi seyrederken, canlandırdığı her karaktere ruhunu veren Swinton’un karşılıksız aşkını içinizde duymanız o kadar olası ki…
Sarayın Sessizliği – Sılences Of The Palace
Samt El Qusur’un 1994 yapımı ilk uzun metraj filmi Sarayın Sessizliği ilk kez 1995 yılında İstanbul Film Festivali’ne konuk olmuş ve o yıl Altın Lale’nin sahibi olmuştu. Gösterime girdiği yıl tüm festivallerde beğeniyle karşılanan film bu yıl tekrar, şubat ayında hayatını kaybeden, Tunus sinemasının önemli yönetmenlerinden Moufida Tlatli’nin anısına gösterildi. Sarayın Sessizliği Cannes Film Festivali’nde Altın Kamera’ya, Toronto Film Festivali’nde ise FIPRESCI Ödülü’ne layık görülmüştü.
“Annesinden esinlenen Tlatli’nin, senaryosunu Nouri Bouzid’le birlikte yazdığı, müziklerini Anouar Brahem’in bestelediği bu “feminist sürprizli evrensel büyüme hikâyesi” ataerkilliğin, sömürgeciliğin, sefaletin getirdiği şiddeti şiirsel, tablo gibi görüntülerle güç ilişkileri bağlamında ele alıyor. Film, Fransız sömürgesinin sona erdiği 1950’lerde ayrıldığı Tunus’a yıllar sonra geri dönen şarkıcı Alia’yı izliyor. Annesinin bir zamanlar hizmetkâr olduğu sarayı ziyaret eden Alia, burada ülkesinin ve ailesinin acı geçmişini anımsıyor.”
İstanbul Film Festivali’nde bol ödüllü bir film: Kestane Ormanından Hikâyeler
Gregor Bozic’in bu ilk filmini izlediğinizde onu Theo Angelopoulos ya da Béla Tarr’ın filmlerine benzetmeniz işten bile değil. Oysa Kestane Ormanından Hikâyeler, 36 yaşındaki yönetmenin ilk uzun metrajlı filmi. Bize sinemanın başyapıtlarını hatırlatan film, İtalya–Yugoslavya sınırındaki ormanlık bir bölgede geçiyor.
Yaşlı bir marangozla genç bir kestane satıcısı iyi yaşlı insanın dostluğu üzerine kurulan film, onların hafızalarıyla birlikte geçmişe ve Avrupa’nın acılarla dolu tarihine de uzanıyor. İkinci Dünya Savaşı sonrasının ruh halini taşıyan Kestane Ormanından Hikâyeler, 2019 yılında gerçekleşen Tallinn’de En İyi İlk Film; yine 2019 yılı Slovenya Film Festivali En İyi İlk Film, En İyi Yönetmen, İzleyici Ödülü, En İyi Erkek Oyuncu (M. De Francovich), En İyi Görüntü, En İyi Kurgu, En İyi Özgün Müzik, En İyi Set Tasarımı, En İyi Kostüm, En İyi Ses, En İyi Makyaj ödüllerini aldı.
Sesle ve dokunmayla kontrol edebileceğiniz yüksek bas özellikli Bose Home Speaker 300 Gümüş Müzik Sistemi evinizin modern tasarımına ayak uyduran harika bir ses deneyimine sahip olmanızı sağlar.
Çingene Kraliçe – Gıpsy Queen
2012 yılında gösterime giren ilk uzun metrajlı filmi Güzelliğin On Par’ Etmez ile ülkemizde pek çok ödül kazanan Hüseyin Tabak yeni filminde, iki çocuğuna bakabilmek için izbe boks ringlerinde dövüşmek zorunda olan genç bir kadının hikâyesini anlatıyor.
Filmin başrolünde, tek başına çocuklarıyla yaşayan Roman bir kadını canlandıran Alina Şerban, pek çok önyargıya göğüs germek zorunda kalan Ali karakteriyle izleyicinin karşısına çıkıyor. Dinamik kurgusuyla yaşamın içindeki mizahı beyazperdeye taşıyan Çingene Kraliçe, 2019 Tallinn En İyi Kadın Oyuncu (A. Şerban), Ekümenik Jüri Ödülü ve 2020 Avusturya Sinema Ödülleri En İyi Erkek Oyuncu ödüllerine layık görüldü.
Rüyaların Dağları – LA CORDıLLERA DE LOS SUEÑOS
Belgesel sinemanın yaşayan en büyük ustalarından biri olan Şilili yönetmen Patricio Guzmán, Işığa Özlem ve Sedef Düğme ile pek çok hayran edinmişti.
Doğanın içinde bulduğu hikâyelerle Şili’nin tarihi arasında politik bağlar kurmak konusunda benzersiz bir yeteneğe sahip olan Guzmán, yeni filminde darbeler, katliamlar, acılarla dolu bir tarihe sahip ülkesinin geçmişi ve şimdisi üzerine düşünmeye Şili’nin omurgası dediği And Dağları üzerinden devam ediyor. Gökyüzüyle yeryüzünün birleştiği yerde muğlak hikâyeler keşfeden, görsel olarak hipnotize edici, şiirsel bir belgesel olan Rüyaların Dağları, 2019 yılında Cannes Altın Göz–En İyi Belgesel ödülüne layık görüldü.
İstanbul Film Festivalinde Oscar adayı bir dram: Kızım Zoe – MY ZOE
2019 yapımı filminde Julie Delpy, bir anne, kızını kurtarmak için ne kadar ileri gidebilir, sorusunu gözlerimizin önüne seriyor.
Günbatımından Önce, Gece yarısından Önce ile Oscar’a aday gösterilen; oyunculuğu kadar senaristliği ve yönetmenliğiyle de saygın bir yer kazanan Julie Delpy, yazıp yönettiği bu son filminde başrolü de üstleniyor. Toronto Film Festivali’nin Platform bölümünde ilk gösterimi yapan Kızım Zoe, Julie Delpy’nin müthiş oyunculuğu ve diyaloglar üzerindeki olağanüstü hâkimiyeti ile drama severleri içerisine alacak duygusal gerçekçiliğe dayanan etkileyici bir film.
Parlak Günlerim – MES JOURS DE GLOıRE
Başrolünde genç oyuncu Vincent Lacoste’un yer aldığı Parlak Günlerim, 30’lu yaşlarına yaklaşan Adrian’ın büyüyememe sancılarını ve endişesini dokunaklı bir mizahla anlatıyor. Çocukluğunda oyuncu olarak büyük şöhret yakalayan duygusal mizaçlı Adrian’ın hayatı, otuzlarına yaklaşırken hayatından her şey birden ters gitmeye başlar.
Kariyeri tepetaklak olmuştur, aşk hayatı berbattır, kalacak yeri olmadığı için ailesinin yanına sığınır, flört etme yeteneğini bile kaybetmiş gibidir. Gerçeklerle yüzleşmek yerine her şeyi şakaya vurup geçiştirmeyi tercih eden Adrian bir gün, kaderini değiştireceğini düşündüğü büyük bir rol için seçmelere gitme şansını yakalar. Venedik Film Festivali’nde ilk gösterimini yapan bu ilk uzun metrajlı filminde Fransız yönetmen Antoine de Bary, hakiki dünyaya adım atmanın heyecan ve kaygılarını ele alıyor.
Ahşap gövdeli retro görünümüyle evinizin dekorasyonuna uyum sağlayacak Focal Aria 926 Kule Hoparlör Noyer Walnut ile evde sinema keyfinizi ikiye katlayabilirsiniz.